Hastalık Kaygısı Bozukluğu Nedir?
Hastalık kaygısı bozukluğu; Sağlık Anksiyetesi Bozukluğu gibi yeni adlarla, daha eskiden Hipokondriazis, Hastalık Hastalığı gibi adlarla tanımlanan bedensel belirti bozukluklarından birisidir. Toplumda yaklaşık % 4-6 oranında bulunmaktadır. Son dönemlerde tıbbi bilgi ve paylaşımların kolay ulaşılabilir hale gelmesiyle birlikte doğru bilgilere ulaşmadaki sorunlar, yetkin olmadan verileri yorumlama, çoğunlukla sağlık alanında reklam amaçlı felaket senaryoları içeren ticari manuplasyonlar gibi sebeplerle daha da sık gündeme gelmeye başlamıştır.
DSM-V (Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı) ile Bedensel Belirti Bozuklukları adı altında toplanmış olup;
1) Bedensel Belirti Bozukluğu
2) Hastalık Kaygı Bozukluğu
3) Dönüştürme(Konversiyon) Bozukluğu
4)Yapay Bozukluk
başlıcaları olmak üzere 7 alt grupta sınıflandırılmıştır.
Bu yazıya konu olan ilk iki tanının belirti kümesi birbirlerine çok yakın olup, genel olarak;
Kişinin bedensel bir hastalığı olduğu, olacağı endişesi ya da bedensel belirtilerinin “felaketleştirerek” yorumlaması sonucu yoğun kaygı yaşamasıdır. Üstelik pek çok tetkik, tedavi, doktor muayenelerine rağmen geçici kısa süreli rahatlamalar olsa da kalıcı tam bir rahatlama sağlanmamaktadır. Hiç bir belirti olmadan sadece hastalıkla ilgili kaygılanma olabileceği gibi özellikle ağrı, uyuşma, karıncalanma, yanma gibi psikojenikte olabilen belirtilerin ısrarlı devam etmesi de görülmektedir.
Sıklığı Nedir? Neden Daha Sık Karşılaşılmaya Başlanmıştır?
Başta da belirtildiği üzere toplumumuzda eski verilere göre % 4-6 oranında sağlık kaygısı, eski adıyla hipokondriyak belirtiler çeşitli şiddetlerde bulunmaktadır. Fakat giderek bu konuda psikiyatrik yardım başvurularındaki artışta dikkate değerdir. Özellikle Panik Bozukluk, Depresif Bozukluk, Obsesif Kompulsif Bozukluk, Hezeyanli Bozukluk (Somatik Tip) gibi pek çok tanıyla içiçe geçmişliği ya da birlikteliği düşünülürse tam olarak sıklığını söylemek pek de mümkün görünmemektedir. Yeni toplum örneklemi yüksek tutulan titiz araştırmalara ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir.
Giriştede bahsedildiği üzere başta internet siteleri, forumlar, sosyal medya, TV programları, reklamlar vb nedeniyle yoğun bir bilgi bombardımanına maruz kalınmaktadır. Bu bilgilerden en çok ihtiyaç hissettiklerimizin başında da tabiki sağlığımız gelmektedir.
Teorik olarak bireylerin bilgilenmesinin bu kaygıları azaltacağı düşünülürken pratikte neden tersi olmaya başlamıştır?(Bu kısım subjektif görüşleri içerir)
1) Verilen bilgilerin güvenilirliğinin teyit edilemesi, denetiminin mümkün olmaması. Bilimsel yayın yaptığını iddia eden çoğu platformun bile referans, atıf alışkanlıklarının kaybolması. Veri manuplasyonlarıyla istatistiğin “yalan söyleme sanatı”na dönüşmesi.
2) Tıbbi eğitimi ve zemini olmayan kişilerce, kısa spot bilgilerin “düz mantıkla” yorumlanarak insanlara sunulması bunun kolay anlaşılır olması nedeniyle inandırıcılık oranının daha yüksek olması.
3) Veriyi sağlıklı değerlendirmedeki hatalar.
Örneğin baş ağrısı nedenleri diye google araştırmasında karşımıza çıkan verilere baktığımızda;
-gerilim tipi ağrılar, migren, beyin tümörleri gibi sıralanmış veriyle karşılaşılınca olasılıkların göreli olarak yanılsamaya uğraması ve adeta %30 ar olasıklık gibi algılanması. Halbuki gerçek yaşamda tümörden kaynaklı baş ağrısı olma olasılığı yüzbinde birerle ifade edilebilir, üstelik beyin tümörlerinin sadece % 60 ında baş ağrısına rastlanırken, % 40 ının bu belirtiyi vermediğinin bilinmemesi gibi.
4) Belirti kümesiyle değil tek belirtiyle tanıya gitme gibi hatanın yapılması. Çünkü belirti kümesi yorumlayabilmek için çok fazla bir bilgi birikimi gerekmektedir.
5) Tedavilerin doğasında var olan komplikasyon, yanetki, allerji, anaflaksi vb kavramların çarpıtılarak, bu sayede gıda takviyeleri, vitaminler, bitkisel ürünler vb başka sektörlerden de kazanç çabası için modern tıbba ölçülü bir şekilde güven duygusunun bilinçli zedelenmesi. (Atalarımızın söylediği gibi “Hem Nalına Hem Mıhına vurmak” bu dönemin en popüler ticari yöntemi haline gelmeye başlamıştır. Ne yazık ki insanların takviye ürünlere vereceği parayla pazardan düzenli olarak kilolarca sebze meyve tüketebileceğinin ve olması gereken sağlıklı yaşam yolunun unutturulmasına kadar ciddi boyutlara varmış hezeyanlı bir dönemi yaşıyoruz)
Ne Yapmalı?
Öncelikle gerekli optimum tıbbi araştırma ve muayeneniz yapıldıktan sonra artık gereksiz tetkik, tahlil, mükerrer doktor muayenelerinden kaçınmak,
Kendinize bir tanı koyabilmeniz için en az 30.000 sayfa genel tıbbi bilgiyi okumuş yeteri derecede biliyor ve günlük kullanıyor olmanız gerekliliğini kabullenmek
Tek bir belirtiyle asla tanı konmayacağını birbiriyle uyumlu belirtiler kümesine ihtiyaç duyulduğunu bilmek.
Beyninizin olasılıklar içinde daima en kötü ve nadir olasılığı yakalayacağını ve bunun sizin için aldatıcı olacağını bilmek.
Mümkün olduğunca internetten kaynağı belirsiz reklama, amaca yönelik olabileceğini tahmin ettiğiniz bilgilerden uzak durmanız çok zorlandığınızda aile hekiminiz dahil bir profesyonelden bilgi almanız.
Eğer gündelik yaşamınızı bozacak düzeyde bu kaygıları yaşıyorsanız ya da artık yanında panik ataklar, depresif belirtiler hissediyorsanız mutlaka Psikiyatrist, Klinik Psikolog gibi bu alanda profesyonellere başvurup tedavi almanız gereklidir.