Etiket bilişsel davranışçı terapi

Bilişsel Davranışçı Terapi

Bilişsel ve Davranışçı Terapi (BDT), ilk temelleri Aaron. T. Beck tarafından atılmış olup, psikanalitik terapilere göre, daha hızlı yanıtlar alınması, kanıtlanmış etkinliği gibi pek çok avantajları nedeniyle hızla terapi yöntemleri arasında kendine yer edinmiş modern bir terapi yöntemidir. Kuramın, kullanılan tekniklerin ölçülebilirliği en büyük avantajıdır.

Enteresan bir biçimde kendisi de psikanalist olan A. T. Beck, psikanaliz için acı çekme arzusu üzerine bir kuramını doğrulamaya çalışırken, doğrulayamadığı gibi, tam tersi olmuş, halihazırda sahip olduğu psikanaliz ile ilgili aklında kalan soru işaretleri daha da artmıştır. Daha önce bilimsel temelleri atılmış davranışçı deneyler ve kuramlara yönelip geliştirerek BDT yi geliştirmeye başlamıştır.

Kanıtlanmış etkinliği nedeniyle tedavi klavuzlarınca bazı psikiyatrik tanıların sağaltımında ilaç kullanmaya gerek kalmadan tek başına kullanılabileceği onaylanmış bir terapi olan BDT, özellikle Hafif ve Orta Derecedeki Depresif Bozukluklar, Panik Bozukluk, Obsesif Kompulsif Bozukluk, Yeme Bozukluklarından, Aile Terapilerine kadar pek çok durumda oldukça etkindir. Şizofreni, Bipolar Bozukluk gibi biyolojik tedavilerin üstün olduğu hastalıklarda ise destek tedavisinde kullanılmakla birlikte, psikotik bozukluklar adını verdiğimiz bu hastalıkların birincil tedavisinde kullanılmamalıdır, yardımcı tedavi olarak düşünülmelidir. Yineleyici doğası olan pek çok psikiyatrik bozuklukta terapi desteğinin en önemli avantajı, nüksleri anlamlı oranda düşürmesidir.

Kabaca duygu, düşünce ve davranış üçlüsünün birbiriyle etkileşimini temel alır ve bu üçlüden birine belirli kurallar ve yönergeler dahilinde edilen müdahale ile diğerlerini değiştirmeyi amaçlar.

Duygu, düşünce ve davranış üçgeninin temelinde ise ara inançlarımız yatmaktadır. Bu ara inançlar kişiden kişiye değişmekte, kimileri oldukça işlevsel olurken, kimileri hayatımızı giderek olumsuz etkilemektedir. Bunların daha da derinlerinde ise temel inançlarımız yatar. İnançtan kasıt hayata ve kendimize bakış açımız, algılarımız, değer yargılarımız diyebiliriz.

Gündelik yaşantımızda hafif “Bilişsel Çarpıtmalar” (düşünce hataları) kişilik özelliklerimizi belirlerken, hastalık ya da kişilik bozukluklarında durumunda çok daha belirginleşebileceği gibi ilişkilerimizi, duygularımızı, hayata bakış açımızı, davranışlarımızı önemli ölçüde kontrol altına alır.

Bilişsel Çarpıtmalarımızı etkileyen ise daha derinlerdeki ara inançlarımız, temel inançlarımız, şema terapideki adıyla “şema”larımızdır. Bunlar sabit güçte olmadığı için stres, travma, psikolojik hastalık durumlarında ön plana çıkar ve duygu, düşünce ve davranışlarımızı etkiler. Bunun belirleyicisi ise başetme stratejilerimizdir:

  • Teslim
  • Kaçınma
  • Aşırı telafi

Bu stratejiler; duygularımızın, davranışlarımızın ve düşüncelerimizin ne yöne gideceğine dair bir klavuz işlevi görürler.

İşte bu kendini tanıma ve keşfetme yolculuğunda; terapistin, kişiye ve duruma uygun teknikler kullanarak müdahaleleri ile planlanan hedef doğrultusunda değişime adımlar atılır.

Bilişsel ve Davranışçı Psikoterapi süreci, kişinin oturup dakikalarca sıkıntılarını, geçmişini anlatması sonra da kendiliğinden iyileşmeyi beklemesi değildir. Ya da yapılan bu işlemin adı Bilişsel ve Davranışçı Psikoterapi değildir. Süreç terapistin rehberliğinde, belirli bir plan, hedef ve yapılandırma içinde aktif katılımla gerçekleşir. Hayatına, düşüncelerine, davranışlarına müdahaleye istekli olunması iyileşmeyi belirgin derecede hızlandırır. Gerekirse terapist önce motivasyonel tekniklerle müdahale ederek değişim enerjisini aşılar.

Fakat kişi her şeye rağmen değişime, iyileşmeye ve bu konuda emek harcamaya karar vermemişse etkinliği ya hiç olmayacaktır ya da çok az fayda görecektir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu

Yaygın Anksiyete Bozukluğu: Tanım, Belirtiler ve Tedavi

Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB), insanların günlük yaşamlarını etkileyen, sürekli bir endişe, gerilim ve gerginlik duygusuyla karakterize edilen yaygın bir ruh sağlığı bozukluğudur. Aşırı endişe, kişinin günlük yaşamını olumsuz yönde etkiler ve hatta olağan yaşam etkinliklerini sürdürmesini engeller. Bu kişiler her durumda olası en kötü sonucu düşünürler, pek çok şeyin kendi denetimlerinin dışında olduğu gerçeğini kabullenmekte aşırı zorlanır, iyi bir olasılık ya da olacak olanlardan geriye dönüş mümkün değil gözüyle bakarlar. YAB’da aşırı endişe ve kaygı genellikle sağlık, aile, para ya da iş gibi konularla ilgilidir. Denetlenemez nitelikte olan endişe hali en az altı ay boyunca hemen her gün vardır ve gün boyunca sürer.

YAB’nun yaşam boyu görülme sıklığı %5-6’dır. Başka bir deyişle, her 100 kişiden 5-6’sı yaşamlarının herhangi bir zamanın bu rahatsızlığı yaşayabilir. YAB yaşlılıkta en sık görülen anksiyete bozukluğudur.  

Belirtiler:

Yaygın Anksiyete Bozukluğu’nun belirtileri genellikle şunları içerir:

  1. Sürekli endişe ve gerginlik hissi.
  2. Zihninde sürekli dolaşan kötümser düşünceler.
  3. Kas gerginliği ve huzursuzluk.
  4. Yorgunluk ve halsizlik.
  5. Odaklanma veya uyku sorunları.
  6. Fiziksel semptomlar, örneğin baş ağrısı veya mide rahatsızlığı gibi.
  7. Anksiyete nedeniyle yaşanan belirli durumlardan veya etkinliklerden kaçınma.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Nasıl Oluşur? 

Stresler YAB’ın gelişiminde önemli rol oynar. Çocukluk dönemi ve genç erişkinlik çağları arasında başlayan YAB, yavaş ve sinsi bir gelişim gösterir. Hastalığın belirtileri dönem dönem iyileşmeler ve alevlenmeler gösterir. Stresli yaşam olayları olduğunda belirtiler çoğunlukla kötüleşir. Hastalığın oluşmasında “kalıtsal etkenler, beyin nörokimyasındaki değişiklikler, kişilik özellikleri ve stres verici yaşam olayları” etkilidir. Hastalar yorgunluk, gerginlik, kas ağrısı ve başağrısı gibi bedensel belirtiler nedeniyle çoğu zaman psikiyatri dışı branş hekimlerine başvururlar ve doğru tanının konması ve uygun biçimde tedavi edilmesi gecikebilir.  

Tedavi Seçenekleri:

Yaygın Anksiyete Bozukluğu tedavisinde birkaç farklı yaklaşım kullanılabilir:

  1. Terapi: Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) veya Kabul ve Kararlılık Terapisi gibi terapi biçimleri, anksiyeteyi yönetmede etkili olabilir. Bu terapiler, olumsuz düşünce kalıplarını tanımlamayı ve değiştirmeyi amaçlar.
  2. İlaçlar: Antidepresanlar, yaygın anksiyete bozukluğunu yönetmek için reçete edilebilir. Bu ilaçlar genellikle serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI’lar) veya serotonin ve norepinefrin geri alım inhibitörleri (SNRI’lar) olarak bilinen ilaç sınıflarından gelir.
  3. Doğal Tedaviler: Yoga, meditasyon ve derin nefes egzersizleri gibi doğal stres azaltma teknikleri, anksiyete belirtilerini hafifletebilir.
  4. Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek, düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı beslenmek ve yeterli uyku almak, anksiyete yönetimine yardımcı olabilir.

Sonuç:

Yaygın Anksiyete Bozukluğu, bireylerin günlük yaşamlarını etkileyen yaygın bir ruh sağlığı sorunudur. Ancak, uygun tedavi ve destekle, bu bozukluğun semptomları yönetilebilir ve yaşam kalitesi artırılabilir. Erken tanı ve tedavi, anksiyete bozukluğu olan bireylerin daha iyi bir yaşam kalitesi elde etmelerine yardımcı olabilir. Her durumda, profesyonel bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.

Aile Terapisi

Bilişsel Davranışçı Aile ve Çift Terapisi

TDK ailenin tanımı:

Erkeğin ve kadının çocuklarıyla oluşturdukları, iş bölümüne dayalı, küçük (çekirdek) ve büyük ya da dar ve geniş aile gibi tipleri olan toplumsal ve ekonomik temel birlik olarak tanımlanmaktadır.

Aile ve çift terapisinde amaç, aile içinde ve çiftler arasında yaşanan zorlu ve sıkıntılı süreçlerin ele alınarak çatışmaların çözülebilmesi ve tüm aile üyelerinin sağlıklı yönde değişiminin ve gelişiminin sağlanmasıdır. Hem aile içi ilişkileri düzenlenmesi hem de diğer insanlar ve durumlar ile ilişkilerin düzenlenmesi hedeflenmektedir.(TPD)

Bilişsel Davranışçı Aile Terapisi, apayrı bir terapi türü olmayıp, Bilişsel Davranışçı Terapinin temel ilkelerinin aile içindeki bireylerin birbiriyle etkileşimi, bireylerin zihnindeki aile kavramından (şemaları), sorun çözme becerilerine kadar farklı odaklarda özelleşmiş uygulanışıdır.

Bilindiği üzere evlilik ya da duygusal birliktelik; sağlık, huzur ve mutluluk içinde uzun sürmesi istenen/beklenen bir kurumdur. Bu süreç her zaman sağlıklı ilerlememekte; doğası gereği, gerek bireysel, gerek çevresel faktörlerle sürekli değişimlere gebedir. Çiftler arasında, ani gelişen bireysel/çevresel etkenlerden, birliktelik süreci içinde zamanla birikimlere kadar pek çok nedenden dolayı, birlikteliğin dekompanze olmasıyla (dengesinin bozulması) artık sorunlar gün yüzüne çıkabilmektedir.

Aile terapilerinde temel amaç, sağlıklı iletişimleri arttırmak, olabildiği kadar çiftlerin birbirlerine karşı giderek otomatikleşen bilişsel çarpıtmalarını farkettirerek evlilik kurumundaki doyum hissinin yeniden kazanılmasına köprü olmak, aile içinde mutluluk, huzur, saygı, yuva sıcaklığı gibi kavramların yeniden inşasıdır. Bazen de tamamen tükenmiş, zorlamalarla yürütülmeye çalışılan fakat artık çocuklar dahil her bir ferde eziyet haline gelen evliliklerde ya da sonladırılmasına kararlar verilmiş ise en azından sağlıklı yollarla sonlanması konusuda köprü ve danışmanlık görevide görebilmektedir.

Özellikle sorun yaşayan çiftlerin birbirlerine karşı kullandıkları “bilişsel çarpıtmalar” (düşünce hataları) ın düzeltilmesi, mantık süzgecinden geçirilerek, bireysel farkındalıkların yaratılması bunu yaparken de suçlu arama değil, “tekrardan neyi nasıl daha iyi birlikte yapabiliriz”i oluşturmak büyük oranda sorunları çözebilmektedir

Çiftlerin birbirlerine karşı kullandıkları ve zamanla otomatikleşen en sık düşünce hataları:

  • Zihin okuma
  • Aşırı genellemeler
  • Seçici algılama
  • Kişiselleştirme
  • Keyfi Çıkarsamalar
  • Büyültme/Küçültme

Görüldüğü üzere Bilişsel Davranışçı Terapide gözlemlenen, bireyin, kendisine yönelik ya da çevresiyle ilişkilerinde kullandığı düşünce hatalarının hemen çoğunluğu aile içinde de otomatikleşerek kullanılabilmektedir.

Bununla birlikte her bireyin zihninde evlilikle ilgili çok önceden kalıpları yapılmış şemaları vardır. Bazen bu şemalar uyum bozucu şemalar olabilmekte ya da dönem dönem çeşitli faktörlerin etkisiyle aktive olabilmektedir.(bknz. Şemalar). Bunlarında bireysel olarak çözümlenmesi oldukça önemlidir.

Nelere Dikkat Edilmeli?

En sık karşılan sorun çiftlerden birinin ya da her ikisinin, sözde “biz evliliğimiz için birşeyler yapmak istiyoruz derken”, özde “ben haklıyım”ın ispatı için başvurmalarıdır. Ne yazık ki bu beklentiniz asla karşılanmayacak, terapistiniz size asla sen haklısın, sen haksızsın gibi yargılayıcı tutum içine girmeyecektir, zaten bu konulara girmenizin sizde dahil hiç kimseye faydası olmayacaktır.

Biz birbirimize karşı şikayetlerimizi anlatalım, sonrada bir şeyler olsun ve düzelsin mantığı yanlış olup, “bir şeyler yapalım düzeltelim” önceliğiniz olmalıdır. Zaman ve çaba harcamayı göze almak önemlidir. Çiftler içtenlikle, dürüstçe ve olumlu duygularla karşılıklı birer adım attığı anda hızla her şey yoluna girmeye başlayacaktır.