Psikoterapi Nedir?

Psikoterapi, bir psikoterapist yardımıyla konuşma başta olmak üzere, terapist – danışan iletişimine dair pek çok yöntem ve çeşitli tekniklerin kullanılarak, bireyde ruhsal açıdan iyilik halinin sağlanmasıdır.

Psikoterapinin bir kuramsal zemini olması zorunlu olup, bu kuram; test edilerek, araştırılarak, belirli bir uygulama yönergesi ve kuralları oluşturularak bunu başarmaya çabalar. Yani her yardım, destek çabası, tanısal psikiyatrik muayene, konuşma bir psikoterapi değildir.

Psikoterapi seansları yapılandırılmış, belirli bir düzen içerisinde, bir amacı olan, başı ve sonu olan, sınırları belirlenmiş, terapist ve danışanın aktif katılımının olduğu, çeşitli tekniklerin kullanıldığı bir yöntemler bütünüdür. Genellikle terapi seansları düzenli bir program dahilinde yürütülür.

Yapılan görüşmelerin psikoterapi olabilmesi için öncelikle görüşmecinin psikoterapist yani psikoterapi uygulayıcısı ünvanı olması, görüşmenin yapılandırılmış formatının olması, danışana ait dinamik bir formülasyonun yapılması zorunluluğu vardır. Terapist sizinle görüşürken sürekli arka planda bu formülasyonunu günceller.

Psikoterapinin Kimlerden Alınması Daha Doğrudur?

Hemen her psikiyatristin ve psikologun isimlerinin önünde psikoterapist ünvanını yazdıklarını görmekteyiz. Fakat bunun için; standardize kuramsal bir eğitim sürecini ve kuramsal sınavı geçmeleri gereklidir. Bu sınavı başaranlarında süpervizyon adı verilen, birden fazla psikoterapist eğiticisinden alınan uygulamalı bir eğitim sürecine tekrar girip yeterli görülerek o alanda uygulayıcı ünvanı alması gereklidir. Tahmin edileceği üzere bu çok zor, zahmetli, masraflı, ciddi bir emek ve zaman isteyen bir süreçtir.

Pek çok alanda olduğu gibi ülkemizde bu konuda da başıboşluk halihazırda devam etmektedir. Sertifikasyon Belgesi yerine bir kaç günlük kurs veya workshoplardan alınan belgeler yeterli değildir. Özellikle son dönemde pek çok dernek, vakıf ya da özel üniversitelerce bu durum kötüye kullanılmakta aslında hukuken geçersiz belgeler vererek insanların emek ve paraları sömürülmektedir.

Kısaca ilgili psikoterapilerin uluslararası derneklerince detayları ayrıntılı tanımlanmış olan standardize eğitimi almış ve süpervizyon sürecini de başarıyla tamamlamış Psikiyatristler ve Klinik Psikologların psikoterapi hizmetini vermelerinin daha doğru olduğunu söyleyebiliriz.

Nelere İyi Gelir?

(Buradan sonraki bilgilendirme de aksi belirtilmediği sürece Bilişsel Davranışçı Psikoterapi , Şema Terapi, Kabul ve Kararlılık (ACT) Terapisi ve seanslara gereğinde eklenen hipnoterapi teknikleri kastedilmektedir)

Her şeyden önce tüm psikoterapi yöntemleri hemen her tanıya uygulanabilir değildir ve iyileştirme anlamında bir mucize vaad etmemektedir.

Biyolojik nedenlerin öncelikli olduğu bazı ruhsal hastalıklar için (şizofreni, bipolar bozukluk, diğer psikotik bozukluklar, psikotik belirtili ağır yineleyici depresyonlar vb.) birincil tedavi yöntemi değildir. Fakat nükslerin azaltılmasından, daha düşük dozlarda ilaç kullanımına kadar yardımcı olacağı aşikardır. Bunun dışında depresif bozukluk, obsesif kompulsif bozukluk, panik bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu, yeme bozukluklarından kişilik bozukluklarına kadar kullanım alanı çok geniştir.

Herkes Psikoterapiye Uygun mudur?

Ne yazık ki hayır. Hatta her uygun olan bireyin yararlanım oranı dahi çok fazla değişkenlik gösterir. Çünkü ilaç kullanımı gibi pasif bir tedavi yöntemi değil, danışanın aktif olması ve tedavisinde sorumluluk alması, gereğinde dönem dönem daha kötü hissedebileceği bir süreçtir.

Terapistin sizi övme, yargılama, eleştirme gibi bir çabası olmayacaktır böyle bir ilgi alanı da yoktur. Film ya da dizilerden akıllarda yer edinen, geçmişimi çocukluğumu anlatayım ağlayım, dertleşeyim ve iyileşeyim gibi bir süreç olmayacaktır ve bu geçici bir süre rahatlama dışında hiç bir işe yaramayacaktır. Elbette ki geçmiş ve güncel yaşantılar ve bağlantılar kurulacaktır fakat bununla sınırlı değildir.

Terapist yeri geldiğinde değiştirmeniz gereken bakış açısı, tutum ve davranışlarınızla sizi yüzleştirecektir. Bunun anlamı sizi eleştirmek, yargılamak değil değişim için yeni pencereler açmaya çalışmaktır. Bu açılan pencereler sizi rahatsız edebilir, alışkanlıklarınıza zıt görünebilir fakat değişimin aynı bakış açısıyla ve aynı davranış örüntülerini devam ettirmekle mümkün olmadığı aşikardır. Buna hazır, istekli olmanız, düşünce, tutum ve davranışlarınızda değişime açık olmanız zorunludur.

Kuralları Var mıdır?

Her terapi yönteminin kendine has kuralları ve yöntemi mevcuttur. Ör: Bilişsel Davranışçı Terapi için öncelikle ilk seans genel bir tıbbi değerlendirme, nöro/psikiyatrik muayene yapılır, terapinin kişiye, mevcut psikiyatrik hastalık ya da soruna uygunluğuna dair ön değerlendirme yapılır. Mevcut hastalığın, kişilik yapısının, motivasyon düzeyinin terapiye uygunluğu yoksa, değişime ısrarla kapalı bir tutum sergiliyorsa, kendi isteği ile değilde aile, arkadaş vb. çevresinin zorlamasıyla geldiyse terapi sürecine hemen başlanmaz. Motivasyonel görüşmelere almak, gerekirse ilaç tedavisi ile bir miktar enerjisinin ve sorunlarla baş edebilme gücünün yerine gelmesine, teknikleri uygulayabilecek kadar hastalık belirtilerinin biraz zayıflamasına zaman tanımak gibi pek çok alternatifler de düşünülebilir.(Örn. Psikotik Belirtili Ağır Depresif Nöbetler, Ağır Obsesif Kompulsif Bozukluklar).

Tüm bunlara rağmen altın kural;

Siz istemedikçe sizi hiç kimsenin değiştiremeyeceğidir.

Ben şu terapiyi istiyorum gibi başvurudan çok, bir sorun listesi ve somut bir amaç hedef ile başvuru çok daha sağlıklı olacaktır. Kişiye uygun olmayan terapi sadece zaman, emek ve para israfı demektir.

Eğitim Düzeyinin Bir Önemi Var mıdır?

Çoğu psikoterapi yönteminde eğitim düzeyinin hiç bir anlamı olmadığı kabul edilir. Kişinin motivasyonu, terapistle işbirliği, sözde değil, özde iç görü kabiliyeti çok değerlidir. Hatta çok fazla psikoterapi kitapları okuyup kendi duygu düşünceleri konusunda aşırı “entellektüalize etme” eğilimi yüksek olan kişilerde ve bilgi kirliliği olan kişilerde süreç çok daha zordur ve uzamaktadır. Sıklıkla da başarısızlıkla sonuçlandığı görülmüştür.

Danışanın ne gibi sorumlulukları vardır?

Danışanın ya da hastanın, verilen ödevleri yapmaktan, seanslara düzenli gelmeye kadar sorumlulukları olacağını ve emek harcayacağını bilmesi gereklidir.

Kendinize samimi, dürüst olmanız çok değerlidir. Zaten terapistiniz sizin ne kadar mükemmel olduğunuzla ya da doğru, yanlışlarınız veya hatalarınızla kişisel anlamda ilgilenmez. Seans sürecinde siz fark etmesenizde defaen size empati kurabilir, bunun amacı sizi keşfetmektir asla sempati kurup sizinle kalmaz. Seans bitimi hayatı devam etmek zorundadır. Aksi takdirde beraber oturup ağladığınız arkadaşınız size ne verebiliyorsa ondan öteye bir şey kazandırmaz kısaca size objektif olamaz

Ne Sıklıkla Seanslara Gelmeliyim, Ne kadar Sürer?

Kişideki kalıcı ve derin değişimler ne yazık ki çok hızlı olmamaktadır. Bu nedenledir ki kısa aralıklarla üst üste seanslar bunu hızlandırmayacağı gibi, uzun aralıklarda görüşmelerde sistematik akışı ve bağ kurmayı zorlaştırabilir. Terapistiniz bu konuda yol gösterici olacaktır. Seans sıklığı ve süresini mevcut tanıda etkilemektedir. Bazı durumlarda 3-6 seans yeterliyken, bazı kişilik özelliklerinin değişimi yıllar bile sürebilmektedir. En çok dikkat edilmesi gereken, süreçten kopmadan, zamana yayılmış, düzenli seyreden güvene dayalı görüşmelerdir.

Psikoterapiyle eş zamanlı ilaç kullanımı mümkün müdür?

Psikoterapiyle birlikte ilaç desteği tabi ki alınabilir. Özellikle genetik yatkınlıkların baskın olduğu durumlarda, çocukluk çağından süregelen anksiyete bozuklukları, psikotik bozukluklar, bipolar bozukluk, şiddetli depresyon, ağır obsesif kompulsif bozukluk gibi durumlarda asla ilaç tedavisi sonlandırılmaz. Fakat duyguları baskılayan benzodiyazepinler (kontrole tabi sakinleştiriciler), aşırı sedasyon dediğimiz sakinlik verici bazı ilaçların kullanım dozu da önemli olmakla birlikte düzenli kullanılıyorsa psikoterapinin etkinliği zayıflayabilir. En sağlıklı kararı psikiyatristiniz verecektir.

İlaç kullanıp, kullanmamak bir zafer, güç göstergesi ya da zaafiyet değildir. En önemli kavram işlevselliğin maksimum düzelmesidir. Bu;

  • Sadece ilaçla
  • İlaç + Terapiyle ya da
  • Sadece Terapiyle bile olabilir.

Uyuşturucu veya alkol etkisindeki kişi asla psikoterapi seansına alınmaz.

Hangi terapi yöntemi uygulanıyor olursa olsun biyolojik tedavinizi yöneten psikiyatristiniz uygun görmeden asla ilaçları sonlandırmamalısınız. Hastalık nükslerinin önemli bir kısmı yeterli tıbbi deneyime ve hastalık bilgisine sahip olmadan psikoterapi uygulamaya çalışan kişilerce ilaçların bırakılmasının önerilmesi nedeniyle olmaktadır. Bu sebepledir ki psikopatoloji bilgisi olan klinik psikologlar ve psikoterapist psikiyatristlerin psikoterapi sürecini yönetmeleri önerilmektedir. Aksi takdirde sık karşılaştığımız örneğin psikotik bir bireye hipnoz uygulanması sonrası, psikoanalitik bazı yöntemlerle daha da kötüleşmesi, kafa karışıklıları yaşaması, hezeyanlarının beslenmesi ya da terapiste hezeyan geliştirmesi gibi durumlar gözlemekteyiz.

Tarafımca uygulanan psikoterapi yöntemleri;

Bilişsel Davranışçı Terapi, Şema Terapi ve Kabul ve Kararlılık (ACT) Terapisi odaklı psikoterapi yöntemleridir. Hipnoz/Hipnoterapiyi tek başına bir psikoterapi yöntemi olarak kullanmak yerine, diğer psikoterapilere yeri geldiğinde eklenebilecek tekniklerden birisi olarak görmekteyim (Bknz. Hipno-BDT). Etkinliğinin bu şekilde daha yüksek ve anlamlı olduğuna inanmaktayım. EMDR yerine, Hipnotik relaksasyonla Bilişsel Terapi, Şema Terapi ve Kabul ve Kararlılık (ACT) Terapisinin içerisinde yer alan imajınasyon tekniklerini daha sık kullanmaktayım.